Ölmeden Önce Mutlaka Görülmesi Gereken Türkiye’deki 6 Muhteşem Yer

02 Eylül 2021

Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Türkiye, gerek doğal gerekse tarihi güzellikleriyle dünyanın en göz alıcı ülkelerinden bir tanesi. Coğrafi konumuyla dünyanın en önemli geçiş güzergahlarından biri olan Anadolu topraklarının her köşesinde keşfedilmeyi bekleyen bambaşka bir hazine yatıyor.

National Geographic, dünyadaki en inanılmaz bölgelerin kapsamlı bir rehberi niteliğini taşıyan “Ölmeden Önce Görülmesi Gereken Yerler” adlı kitabında Türkiye’den 6 kültür ve doğa mirası alanına yer verdi. 319 sayfalık kitapta Ayasofya için “Belki de inşa edilmiş en mükemmel bina” diye bahsediliyor.

National Geographic’in Seçtiği Ölmeden Önce Mutlaka Görülmesi Gereken Türkiye’deki 6 Muhteşem Yer

Ayasofya

Dünya mimarlık tarihinin ayakta kalmayı başaran en önemli yapıtlarından Ayasofya; 6. yüzyılda Doğa Romalı Philon tarafından dünyanın 8. harikası olarak nitelendirilmiş. 916 yıl kilise olan bu yapı, 1453 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul’un fethiyle camiye çevrilerek cami olarak kullanılmış; Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu’nun kararıyla da 1935 yılında müze olarak kapılarını ziyarete açmıştır.

1985’te UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine giren, Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul içerisinde yaptırdığı en büyük kilise niteliğine sahip olan Ayasofya, aynı yerde tam üç kez inşa edilmiş. Binanın zemin duvarlarını kaplayan beyaz mermerlerin Marmara Adası’ndan, yeşil somakilerin Eğriboz Adası’ndan, pembe mermerlerin Afyonkarahisar civarındaki Synada’dan, sarı mermerlerin Kuzey Afrika’dan, orta ve yan nefleri birbirinden ayıran dördü sağda, dördü solda bulunan yeşil siyah damarlı mermer sütunların Efes Diyana Mabedi’nden, yarım kubbe altında 8 büyük kırmızı porfir sütunun ise Mızır Heliopolis’ten getirildiği düşünülüyor.

Açılışından İstanbul’un fethine kadar 915 yıl kilise, 1453’ten 1934’te alınan kararla müze oluncaya kadar cami olarak kullanılan, 86 yıl da müze olarak hizmet veren Ayasofya, Türkiye’de yerli ve yabancı turistler tarafından en çok ziyaret edilen yapıların ilk sırasında yer alıyor.

mardin

Mardin

Gündüzleri güneşin sarı sıcak tonları ile çölün esrarengizliğini çağrıştıran; geceleri ise bambaşka bir siluete bürünüp altın bir gerdanlığa benzeyen, Güneydoğu Anadolu’nun masallar kenti Mardin… Mezopotamya’nın incisi Mardin dünden bugüne Asurlular, Araplar, Selçuklular, Kürtler, Farslılar, Moğollar, Osmanlılar gibi zengin kültüre sahip güçlü devletlerin yönetimine girmiş; dinlerin, dillerin, kültürlerin buluştuğu bir kültür mozaiği olmuş. Labirenti andıran geçitlerle uçurum altına inşa edilen taş evleri, tarihi merkezinde yer alan medreseleri, kiliseleri, manastırları, camileriyle bir film sahnesi gibi.

“Baş döndürücü Mardin, Suriye çölüne yukarıdan bakan parlak taç gibi bir tepede yer alır” diye geçiyor kitapta. Mezopotamya’ya “Tepeden Bakan Şehir” olarak da adlandırılan Mardin; mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve estetik değerleriyle doğudaki masalsı şehirlerden biri olma özelliğini günümüzde dahi korumayı başarıyor.  Şehrin İpek Yolu döneminden kalan han ve kervansarayları, sanatsal ve tarihi özelliklere sahip geleneksel evleri, konakları, kaleleri, camileri, türbeleri, kiliseleri, manastırları ve civardaki mağaraları ziyaretçilerine bambaşka bir dünya sunuyor.

Mezopotamya kültür ve mimarisini her adımda hissettiğiniz, birçok etnik grup ve farklı dine ev sahipliği yapan Mardin’de; Kırklar Manastırı‘nı, Meryem Ana Kilisesi‘ni, Süryani kültürünün en önemli yapılarından Deyrülzaferan Manastırı ve Mor Gabriel Manastırı’nı (Deyrulumur Manastırı), İslam mimarisinin en karakteristik örneklerinden olan Tahsiniye Medresesi ve Zinciriye Medresesi‘ni, Mardin’e 30 km mesafedeki tarihte Yukarı Mezopotamya’nın en önemli yerleşim yerlerinden birisi olan Dara Antik Kenti‘ni mutlaka görmelisiniz.

Göbeklitepe

Dünyanın bilinen tarihini değiştirecek buluntularıyla tüm dünyanın ilgisini çeken Göbeklitepe, şaşırtıcı anıtsal mimarisiyle 2018 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdi. Türkiye’de de “2019 Göbeklitepe Yılı” ilan edildi.

Yaklaşık 12 bin yıllık geçmişiyle insanlık tarihini değiştiren; dünyanın bilinen en eski ve en büyük tapınma (kült) merkezi sayılan Göbeklitepe ile dinsel inanışın yerleşik yaşama geçişteki etkisi kanıtlandı. Avcı-toplayıcı yaşamı, tarım ve hayvancılığa geçişi, tapmak mimarisi ve sanatın doğuşunu anlamamıza önemli katkılar sağladı.

Göbeklitepe’deki en ilginç buluntular, boyu 6 metreyi, ağırlığı 40 tonu bulabilen ‘T’ formlu anıtsal dikilitaşlardır (Steller). Bu gizemli dikilitaşların 10-12 tanesi dairesel planda dizilerek araları taş duvarlar ile örülmüştür. Ortadaki bir çift karşılıklı büyük dikilitaş ile çevresindeki dikilitaşlar yuvarlak ya da oval kapalı mekânlar oluşturur. Kazılar neticesinde bu mekanların altı tanesi ortaya çıkarılmış olsa da jeomanyetik ölçümlerle bu mekanların 20’yi bulduğu biliniyor.

Göbeklitepe’ye gelmişken Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’ni de mutlaka ziyaret etmenizi öneririz. Göbeklitepe kazılarından çıkan görkemli sanat eserleri ve heykelcikler burada sergileniyor. Ayrıca Göbeklitepe’nin etkileyici bir replikası da ayrı bir bölümde ziyaretçilerini bekliyor.

Sümela Manastırı

Trabzon’un en önemli simgelerinden biri olan; denizden 1150, vadiden 300 metre yüksekteki Sümela Manastırı UNESCO “Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi”nde yer alıyor. Dağa yapışmış gibi görünen manastır, yaslandığı doğanın güzelliğiyle nefes kesiyor. Tam adı Panagia Sumela (Sümela Meryemi) veya Theotokos Sumela ancak “Meryem Ana” diye de biliniyor. Altındere Vadisi’nden yaklaşık 300 metre yüksekte yer alan bu Rum Ortodoks manastır ve kilise kompleksi; öğrenci odaları, mutfak, kütüphane ve birçok şapelden oluşuyor.

Eylül 2015’te başlayan yaklaşık 3,5 yıl süren restorasyon ve çevre düzenlemesinde su kemerleri ve manastıra çıkan merdivenler kullanılır hale getirildi. Yaklaşık 4 bin ton kaya temizlendi ve 300 metrelik yürüyüş yolu düzenlendi. Ayrıca “Cennet ve Cehennem” ve “Ölüm ve Yaşam” tasvirli fresklerin olduğu gizli geçitle ulaşılan bir şapelin yanı sıra, “Çile Odası” ve ileri karakol görevi yapan “Gözetleme Şapeli” de ortaya çıkarıldı.

Manastırın içinde bulunduğu Altındere Vadisi’ndeki milli park tesislerini mutlaka ziyaret etmelisiniz. Yine aynı vadide bulunan, Sümela manastırından daha önce kurulan ve Yahya Peygambere adanmış “Vazelon Manastırı” da ilgiyi kak ediyor. Trabzon’da Maşatlık mevkiinde, Anadolu’da sıkça rastlanılan Kapadokya kiliseleri tarzında bir mağara kilise daha olduğunu da hatırlatalım.

Kapadokya

Kızılın, kahverenginin, üzüm bağlarının, geniş vadilerin, binlerce yılda oluşmuş doğa harikalarının, mağara evlerinin, yeraltı şehirlerinin, manastırların, göğün bibloları olan sıcak hava balonlarının ve tarihin kalbinin attığı yer Kapadokya. Kalkolitik döneme kadar uzanan insan izleriyle uzun yıllardır yaşamın olduğu Kapadokya, Erciyes Dağı ve Hasan Dağı’ndan püsküren lavların zaman içerisinde erozyona uğramasıyla bugünkü doğaüstü manzaraya kavuşmuş.

Ürgüp ve Göreme çevresinde sıkça görülen, dirençli kayaların, altlarındaki daha dayanıksız tabakayı suyun aşındırmasına karşı korumasıyla oluşan Peribacaları gerçek ile rüya arasında bir his uyandırıyor. Doğal oluşumları ve peri bacalarıyla dünya çapında üne sahip olan bölge, 7 – 13. Yüzyıl aralığında baskılardan kaçan Hristiyanların sığınağı olmuş ve dini bir merkez haline gelmiş. Kayalıkları oyarak yaratılan farklı mekanlar bugün tarihin birçok sayfasına ışık tutuyor.

Tarihi 60 milyon yıla dayanan ve bu köklü tarihin yanında getirdiği olgunluğu sanat eserlerine dönüştürmüş olan Güzel Atlar Ülkesi; volkanik aktiviteleri, rüzgarı, karı, yağmuru ve daha pek çok etkeni bir ressamın fırçası gibi kullanıp doğal sanat eserleri üretmiş. Zelve, Paşabağ ve Ürgüp’ü cennete çeviren Peri Bacaları; Güvercinler için tek tek el ile oyularak inşa edilmiş Güvercinler Vadisi; Ihlara Vadisi; Barbara Kilisesi, Elmalı ve Tokalı Kiliseleri bu topraklarda derin bir tarih ve kültür çeşitliliği olduğunu gösteriyor.

Mısır Çarşısı

Kurulduğu tarihten günümüze bir liman kenti olmasının da etkisiyle her dönemde önemli ticaret merkezlerinden biri olma özelliğini koruyan İstanbul’un bugüne ulaşan en önemli tarihi ve turistik ticaret merkezlerinden olan Mısır Çarşısı, yerli ve yabancı turistler başta olmak üzere her gün binlerce ziyaretçiyi ağırlıyor. Kitapta “Büyük Pazarlar” bölümünde yer alan, aktarları ile meşhur olan çarşıda; baharat, çiçek tohumları, bitki kökleri, kuruyemiş, şekerleme ve şarküteri ürünleri gibi sayısız şey bulabilirsiniz.

Mısır Çarşısı, ilk yapıldığında 17. yüzyıl vakanüvisleri tarafından ‘Yeni Çarşı’ ve ‘Valide Çarşısı’ adları ile anılmış, ancak burada bulunan dükkânlarda satılan mamullerin çoğunlukla Mısır’dan gelen eşya ve baharatlar olması nedeniyle 18. yüzyılın ortalarından itibaren ‘Mısır Çarşısı’ adıyla anılmaya başlanmış. İlk yıllarında aktar ve pamukçu esnafına tahsis edilen çarşıda üçü aktarlara, üçü de pamukçu esnafına tahsis edilmiş toplam altı adet kapı bulunuyor. Bugün böyle bir ayrımın kalmamış olmasına rağmen kapı isimleri hala Balık Pazarı, Hasırcılar, Ketenciler, Yeni Camii, Haseki ve Çiçek Pazarı kapıları olarak kullanılıyor.

Her gün 30-40 bin civarında ziyaretçiyi ağırlayan Mısır Çarşısı’nda 113 dükkân bulunuyor. Ağırlıklı olarak baharat ve lokum çeşitlerinin satıldığı dükkânlar arasında kuyumcu, gıda ve hediyelik eşya dükkanları da yer alıyor. Ahilik geleneğinin sürdürüldüğü çarşının esnafı yardımlaşma ve dayanışma içerisinde çalışmaya devam ediyor. 400 yıldır İstanbul’un ticaret merkezlerinden olma özelliğini koruyan Mısır Çarşısı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve dini bayramlar haricinde 08.00-19.30 arasında ziyaretçilerini bekliyor.

Size özel seyahat planlaması ve sorularınız için:
Travel@julesverne.com.tr

 

 

 

 

 

JULES VERNE GEZİLER

Size Nasıl Yardımcı Olabiliriz?

Size Nasıl Yardımcı Olabiliriz?

    Mesajınız kapsamında bizlere iletmiş olduğunuz veriler arasında; ırk, etnik köken, siyasi
    düşünce, felsefi inanç, din, mezhep veya diğer inançlar, kılık ve kıyafet, dernek, vakıf ya da sendika
    üyeliği, sağlık, cinsel hayata ilişkin veriler, ceza mahkûmiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili veriler,
    biyometrik ve genetik verilerin bulunmadığından emin olmanızı rica ederiz.
    *Doldurulması zorunlu alanlar
    Bilgi güvenliğiniz bizim için önemli, o yüzden %100 gizlilik sunuyoruz.

    Kişisel Verilerin İşlenmesine İlişkin Açık Rıza Metni

    Onay vermiş olmanız halinde kişisel verileriniz ABH Turizm Temsilcilik ve Ticaret A.Ş.- (JULES VERNE BUSINESS MICE TRAVEL) tarafından;

    Ürün ve hizmetlerimizin sizlerin beğenilerinize, kullanım alışkanlıklarınıza ve ihtiyaçlarınıza göre özelleştirilerek sizlere önerilmesi; analiz, segmentasyon veya hedefleme çalışmalarının yürütülmesi; size özel ürün veya hizmet tekliflerinin, yeni ürün duyurularının, kampanyaların, promosyonların sunumu ile diğer pazarlama aktivitelerinin yürütülmesi; anket ve müşteri memnuniyet ölçümü çalışmalarının gerçekleştirilmesi ve bu kapsamda sizlerle elektronik yollarla iletişime geçilmesi amaçları ile işlenebilecek ve amaçlar doğrultusunda hizmet aldığımız üçüncü kişi tedarikçilerimizle paylaşılabilecektir.