
Avrupa’nın gerçek büyüsü, sadece büyük şehirlerinde değil; doğayla iç içe geçmiş kasabalarında, zamanın yavaş aktığı köylerinde ve her köşesinde ayrı bir hikaye fısıldayan sokaklarında gizli. Keşfetmeyi bir telaş olmaktan çıkaran bu 9 özel rota; yavaşlamaya, derinlemesine hissetmeye ve her anı dolu dolu yaşamaya davet ediyor. Jules Verne Travel kürasyonuyla hazırlanan bu seçki, seyahati bir varış değil, anlamlı bir yolculuk olarak görenler için ilham verici bir keşif sunuyor.

Norveç Fiyortlarında Sessizliğin İçinden Geçen Bir Yolculuk
Dünyanın en yaşanılır ve güvenli ülkelerinden biri olan Norveç, giderek kalabalıklaşan ve stresin arttığı dünya düzenine inat huzur vaat etmeye devam ediyor. Kalabalıktan uzaklaşıp doğayla iç içe, huzur dolu bir kaçamak hayal ediyorsanız rotanızı kesinlikle Norveç’e çevirmelisiniz. Dünyanın en yaşanabilir ve en güvenli ülkelerinden biri olan bu etkileyici coğrafya, dantel gibi kıyıları ve büyüleyici fiyortlarıyla sizi başka bir dünyaya davet ediyor. Norveç’in en derin fiyortlarından Sognefjord; çevresindeki yemyeşil dağları, pastel renklerde boyalı ahşap evleri, tarihi iskelesi ve parke taşlı sokaklarıyla ülkenin ikinci büyük kenti Bergen ve Geirangerfjord mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Sessizlik, sade doğa ve büyüleyici manzaralarla derinleşen bu yolculuk, yaz boyunca güneşin batmadığı uzun günlerle daha da özel hale geliyor.
Ziyaret Etmek İçin En Uygun Dönem: Haziran – Ağustos

Toskana’da Gün Batımı, Şarap ve Sessizlik
Tarihi kasabaları, taş sokakları ve yeşilin binbir tonuna bürünen tepeleriyle Toskana, şehir hayatının karmaşasından uzaklaşıp kısa bir mola vermek isteyen gezginler için rüya gibi bir destinasyon. Selvi ağaçlarıyla çevrili yollar, yeşil kepenkli kiremit renkli taş evler, uçsuz bucaksız üzüm bağları ve zeytinliklerle süslenmiş bu büyüleyici coğrafya, ziyaretçilerine her adımda huzur ve ilham vadediyor. Sabahları lavanta tarlalarının mis kokusuyla uyanıp günün geri kalanını şarap bağlarında geçirirken, kendinizi bir anda yüzyıllık bir şaraphanede Chianti, Brunello di Montalcino ya da Vino Nobile di Montepulciano’nun zengin aromalarıyla baş başa bulabilirsiniz. Val d’Orcia’da gün batımını izlemek ise bu yolculuğun en sade ama en dokunaklı anlarından yalnızca biri. Sanatla yoğrulmuş Floransa ve ihtişamıyla göz kamaştıran Siena, bu yolculuğun en özel rotalarından.
Ziyaret Etmek İçin En Uygun Dönem: Nisan – Haziran | Eylül – Ekim

Santorini’den Mykonos’a: Ege’de Masalsı Bir Ada Kaçamağı
Yunan Adaları’nın karakteristik mimarisi ve sakin yaşamı eşliğinde ciğerlerinizi buram buram iyot ve çam kokan Ege havası ile doldurmaya ne dersiniz? Cevabınız “Evet” ise Kiklad Adaları arasında geçen bu yolculuğun, sade güzelliği ve ritmiyle fark yaratacağını unutmayın. Santorini’nin volkanik bağları, beyaz boyalı evleri ve kaldera manzarası; Mykonos’un hareketli sokakları ve sahil restoranları; Naxos ise dalış ve sörf aktivitelerine olanak sağlayan koylarıyla tamamlanıyor. Saklı köyler, butik oteller ve masmavi koylar, Ege’nin en çekici yüzünü sunuyor.
Ziyaret Etmek İçin En Uygun Dönem: Mayıs – Haziran & Eylül

Liechtenstein’da Sessizliğin Şıklığıyla Tanışmak
Sakin atmosferi, doğal güzellikleri ve sanata verdiği değerle Liechtenstein, kısa ama dolu dolu bir Avrupa kaçamağı için ideal bir rota. Başkent Vaduz’da modern sanatla iç içe bir gün geçirebilir, Alpler’in eteğindeki Malbun’da doğa yürüyüşlerine katılabilir ya da Balzers’teki tarihi Gutenberg Kalesi’nin manzarasında zamanın akışını unutabilirsiniz. Gösterişten uzak ama zarafetiyle öne çıkan bu küçük ülke, keşfetmeye değer duraklarıyla sizi bekliyor.
Ziyaret Etmek İçin En Uygun Dönem: Haziran – Eylül

Venice Simplon – Orient Express ile Zamanda Akıp Giden Bir Tren Deneyimi
Dünyayı farklı bir perspektiften keşfetmenin eşsiz yollarından birini sunan trenler, iki destinasyon arasında geçen yolculuğun en tadında, en “anı uzatan” ve hayallere daldıran ulaşım araçlarından bir tanesi. Hem nostaljik hem de konforlu yönleriyle seyahat etmeyi keyifli hale getiren Venice Simplon – Orient Express, sizi sıradan seyahatlerden alıp bambaşka bir deneyime davet ediyor. Bordo kadifelerin, art deco zarafetin ve şık yemek salonlarının eşlik ettiği bu tren; nostaljiyle lüksü kusursuz şekilde bir araya getiriyor. İstanbul’dan Bükreş’e, Budapeşte’den Venedik ve Paris’e uzanan rotasında, her şehir ayrı bir hikaye, her manzara unutulmaz bir kare sunuyor. Eğer siz de seyahati sadece varış noktası değil, başlı başına bir keyif anı olarak görmek istiyorsanız, bu tren yolculuğu tam size göre!
Ziyaret Etmek İçin En Uygun Dönem: Mart – Haziran & Eylül – Kasım

Porto’da Nehir Kıyısında Geçen Sessiz Saatler
Portekiz’in kalbi Porto’ya 2 saat mesafedeki Douro Vadisi, şehir keşfiyle gurme tatili bir arada yaşamak isteyen gezginler için adeta bir hazine. Douro Nehri boyunca uzanan bu eşsiz rota, tarihi bağların ve şaraphanelerin arasından geçerek, Porto’da okyanusa kavuşuyor. Nehrin kıyısındaki Ribeira mahallesinde renkli evlerin gölgesinde yürüyüşe çıkabilir, taş sokaklarda kaybolurken kendinizi bir açık hava müzesinde gibi hissedebilirsiniz. Villa Nova de Gaia tarafında ise sizi yüzlerce yıllık mahzenlerde yapılan şarap tadımları bekliyor. Teraslı üzüm bağları, şarap evleri ve insanın içini kıpır kıpır eden manzaralarına kısa sürede sırılsıklam aşık olmaya hazır olun.
Ziyaret Etmek İçin En Uygun Dönem: Mayıs – Eylül

İskoçya’da Buharlı Trenle Sisli Vadilere Doğru
Tren yolculuğu seven birçok gezgin için dünyanın en güzel manzaralarından geçen West Highland Hattı vazgeçilmez deneyimlerden biri. İskoçya’nın West Highland Line hattı, Glasgow’dan başlayarak İskoçya’nın muhteşem doğasını keşfe çıkıyor. Glasgow’dan başlayan rota, Fort William’da dağların sessiz gücünü, Glenfinnan Köprüsü’nde tarihin izlerini, Mallaig’deyse denizin dinginliğini sunuyor. Buharlı trenin camından süzülen manzaralar, aceleye gerek bırakmayan bir hayatın mümkün olduğunu fısıldıyor.
Ziyaret Etmek İçin En Uygun Dönem: Mayıs – Eylül

Slovenya’da Göller Arasında Sakinlik, Dağlarda Özgürlük
Yaz aylarında serin bir dağ havası arayanlar için Slovenya, keşfedilmeyi bekleyen eşsiz rotalardan biri. Özellikle yaz aylarında bölgeyi serin tutan muhteşem dağları ve mağaraları ile göz kamaştıran bu büyüleyici ülke, yamaçlarından taşan kaleleri ve karla kaplı dağları yansıtan berrak gölleri ile kesinlikle keşfedilmesi gereken yerlerden. Sabahın ilk ışıklarıyla Bled Gölü kıyısında uyanmak, Ljubljana’nın huzurlu sokaklarında sanatla iç içe bir yürümek, Julian Alpleri’nde tertemiz dağ havasını solumak ve Triglav Milli Parkı‘nda doğayla yeniden bağ kurmak… Doğal güzellikleri, sakin ritmi ve dengeli yaşam tarzıyla Slovenya, yaz kaçamağınız için tam da aradığınız denge noktası.
Ziyaret Etmek İçin En Uygun Dönem: Mayıs – Eylül

Marsilya’da Akdeniz Ritimleri ve Taş Sokaklarda Sanat
Orta Çağ ruhunu ilk günkü gibi yansıtan Marsilya, asırlar boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, zengin tarihi ve kültürel mirasıyla ziyaretçilerini büyüleyen masalsı şehirlerden biri. Güneşle renklenmiş cepheleri, deniz mahsulleriyle donatılmış sofraları ve yaratıcı atmosferiyle dikkat çeken şehir, keşfetmeye değer pek çok güzelliğe sahip. Le Panier Mahallesi’nde sokak sanatıyla tanışabilir, limandan kalkan teknelerle Calanques’ın gizli koylarına ulaşabilir, Vieux Port çevresindeki bar ve gece kulüplerinde keyifli saatler geçirebilirsiniz. Eğer kısa ama unutulmaz bir şehir kaçamağı arıyorsanız, Marsilya sizin için eşsiz bir alternatif olabilir.
Ziyaret Etmek İçin En Uygun Dönem: Mayıs – Ekim

Her yolculuk, bambaşka hikayelerle dolu. Hayalinizdeki tatili gerçeğe dönüştüren, her detayı özenle planlanmış birbirinden güzel rotalarla Avrupa’nın en büyüleyici köşelerini keşfetmenin şimdi tam zamanı…
Size özel Seyahat programı ve rezervasyon için:
travel@julesverne.com.tr