Bir müzik adamı, daha altı yaşındayken minik parmakları enstrümanlara dokunmuş, 12 yaşında futbol oynarken geçirdiği kaza sonucu görme yeteneğini kaybetti. Ve o yaşından sonra geriye kalan dört duyusuyla beşinci duyunun eksikliğini kapatmaya çalıştı. 1958 senesinde İtalya’nın Toskana Bölgesi’ndeki Lajatico kasabasında dünyaya gelen Andrea Bocelli, bizim doğuştan yetenekli olarak kabul ettiğimiz bir hediyeyle dünyaya geldi. Çocuk yaşlarında oğullarının bu yeteneklerini fark eden Bocelli ailesi ona piyano dersleri aldırmaya başladı. Flüt ve saksafon çalmaya da başlayan Bocelli, ilerleyen yaşlarında enstrüman çalmaktan çok şarkı söylemeyi daha çok sevdiğini fark etti.
Müzik dünyasındaki ilk başarısını henüz 22 yaşındayken, 1970 yılında katıldığı yarışmada “O sole mio” yu seslendirerek tatmış daha sonra 1994 senesinde San Remo Müzik Festivali’ ne katılarak Caterina Caselli tarafından keşfedildi. Bocelli’nin başarılı kariyeri de özellikle bu yıllardan sonra büyük bir ivme kazandı. Yine 1994 senesinde Verdi’nin Macbeth eserinde rol almış ve böylece opera sahnesindeki ilk çıkışını yaptı. Noel’de Papa’nın huzurunda şarkı söylemek üzere davet alan Andrea Bocelli 1995 senesinde “Con te Partiro” parçasıyla Avrupa müzik listelerinin ilk sırasına yerleşti.
Yıllar önce kendisini anons eden bir sunucunun da söylediği gibi: “Eğer Tanrı’nın bir sesi olsaydı, aynı böyle olurdu.”
Dünyanın en iyi tenorlarından biri olarak kabul eden ve sesiyle her konserinde dakikalarca ayakta alkışlanan Bocelli dileğini gerçekleştirebildi mi?
“En çok istediğim şey dinleyicimle iletişime geçebilmek. İdollerim beni nasıl etkilediyse ben de dinleyicilerimi öyle etkilemek istiyorum.” diyerek hayattaki amacını ifade eden sanatçının 38 yıllık kariyerinde aldığı ödüllere ve başarılara bakılınca, açıklamasının ne kadar doğru olduğu bir kez daha anlaşılıyor.
Kaynak: Jabiroo