Kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına onlarca zenginlik barındıran bir ülkede yaşamak demek, keşfedecek güzelliklerin tükenmemesi anlamına geliyor. Kalabalık ve hareketli büyük şehirleri arkamızda bırakıp doğası, sakinliği, mimarileri, tarihi ve hikâyeleriyle ilgi uyandıran Türkiye’nin saklı kalan köylerini keşfetmeye ne dersiniz?
Türkiye’nin yedi bölgesinden, henüz keşfedilmemiş ama mutlaka görülmesi gereken en güzel köyleri sizler için yazdık.
MARMARA
Cumalıkızık – Bursa
Osmanlı Dönemi’nin yaşam şeklinin anlaşılmasına ışık tutan Cumalıkızık UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki kültürel bir miraslarımızdan biri! Uludağ’ın güney eteklerinde kurulan, Osmanlı kırsal mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan, 700 yıllık bir geçmişe sahip Cumalıkızık kesinlikle görülmeye değer! Oğuz Türkleri’nin 24 boyundan biri olan Kızık Beyleri tarafından kurulan Cumalıkızık Köyü’nün tarihi 14. yüzyıla uzanıyor. Geleneksel Osmanlı mimarisi ve sivil mimarinin özgün örneklerini barındıran Cumalıkızık, Osmanlı’nın ilk başkenti Bursa’nın öncü güçlerinden biriydi. Bunu, Hanlar Bölgesi’ndeki yapıları gezerken daha iyi anlıyorsunuz. Köyün ahşap ve kerpiçten inşa edilen renkli evleri, dar sokakları zaman tünelinde gibi hissettiriyor.
Tirilye – Bursa
Bursa’nın Mudanya ilçesine bağlı eski bir Rum köyü olan Tirilye, Alaçatı’nın henüz turistikleşmemiş halini andırıyor. Renove edilmemiş, özünü koruyan Rum evleri; şirin lokantaları ve hediye dükkânları ile Tirilye İstanbul’a 1 saatlik bir feribot + 20 dakikalık karayolu mesafesinde. Her ne kadar araya çarpık yapılaşmaya mahkûm bazı betonarme yapılar girse de 150-200 yıllık ahşap ve taş evler kasabanın asıl güzellikleri. Osmanlı-Rum mimarisinin sentezi olan evlere bakarken bile tarihe yolculuk yapmak mümkün. Tirilye manastırları, kiliseleri ve ayazmalarıyla dini olarak da önem taşıyor. Bunun yanı sıra kasabanın sembol binası Taş Mektep, kasabanın kalbinin attığı Çınar Meydanı da görülmeli.
Gölyazı – Bursa
Uluabat Gölü kıyısında yer alan, şirin bir balıkçı köyü olan Gölyazı özelikle fotoğraf çekmeyi sevenlerin uğrak yeri. Oldukça hoş kareler veren köyün görenleri şaşırtan güzellikteki manzarası ve Rum evleri Gölyazı’ya gitmek için yeterli sebeplerden. Ayrıca güler yüzlü köy haklı ve enfes balıklarını da ekleyebiliriz. Birçok balık restoranıyla karşılaşacağınız köyde mutlaka Ağlayan Çınar Restoranı’nda bir balık molası verin. Ayrıca, Ramsar tarafından koruma altına alınmış bir göl olan Uluabat Gölü, göç yollarında olmasından dolayı bir gölün sahip olduğu en fazla su kuşuna sahip olması ile dikkatleri çekiyor.
Misi – Bursa
2000 yıllık tarihi geçmişe sahip, Türkiye’nin en iyi korunan köylerinden biri Misi Köyü. Günümüzde Gümüştepe Mahallesi adıyla Nilüfer İlçesi’ne bağlanan Misi Köyü asma yaprağı, misket üzümü, pekmezi ve şarabıyla ünlü. Osmanlı mimarisini yansıtan Misi, 1989 yılında kentsel sit alanı ilan edilip koruma altına alınmış ve bugüne kadar tüm yapılar doğallığını korumayı başarmış. Meyve ağaçları, kavak ağaçları, çınar ağaçları ve mahallenin içinden geçen Nilüfer çayı ile de Misi köyü kesinlikle görülmeye değer!
KARADENİZ
Yörük Köyü-Karabük
Safranbolu’da bulunan, tarihi evleriyle bilinen küçük bir köy olan Yörük Köyü, Osmanlı mimarisinin en iyi korunduğu bölgelerden biri. Safranbolu’nun bir minyatürü görünümünde olan köy, Karadeniz seyahatlerinin olmazsa olmaz duraklarından biri. Cumbalı evleri ve daracık sokakları ile içinizi ısıtacak bir köy olan Yörük, 1997 yılında SİT alanı ilan edilmiş ve günümüze kadar özenle korunmayı başarmış.
Haremtepe (Çeçeva) Köyü, Çayeli – Rize
Haremtepe veya diğer adıyla Çeçeva, Rize’nin Çayeli ilçesine bağlı dik bir yamaca kurulmuş yaklaşık 20 haneli büyüleyici bir köy. Kenan ve Fatma Çiftçi’nin büyük bir sevgi ve özveriyle hayat verdikleri çay tarlaları bugün seyretmeye doyamadığımız bir yere dönüşmüş. Bu Karadenizli çiftin büyük emeklerle, belirli bir düzende ektikleri çay tarlaları daha sonra keşfedilerek hem gezginlerin uğrak noktası olmuş hem de reklamlara konu olmuş. Doğanın güzelliğine bir kez daha hayran kalacağınız Karadeniz rotanızda Çeçeva da hoş bir anı olarak kalacak.
Hamsiköy-Trabzon
Trabzon’un Maçka ilçesinde Zigana Dağı eteklerinde bulunan ve doğal güzelliklerinin yanı sıra yaklaşık bir asırdır sütlacıyla ünlü Hamsiköy kesinlikle görülmeye değer! Trabzon’a 50 km uzaklıkta tarihi İpek Yolu güzergahı üzerinde bulunan Hamsiköy çam ormanlarıyla bezeli temiz havasıyla meşhur köylerden biri. Turistlerin son yıllardaki ilgisi dolayısıyla yöre mutfağıyla da adından söz ettirip, son yıllarda trekking ve dağ bisikleti açısından da çok uygun bir destinasyon haline geldi.
Maral Köyü, Maçahel – Artvin
Karadeniz’in en güzel vadilerinden biri de tartışmasız Maçahel. Maçahel Bölgesi’nin hikâyesi de doğası kadar ilgi çekici. Gürcistan’ın güneybatı ucu ile Türkiye’nin kuzeydoğu ucunda iki ülke sınırına yayılan vadi için 1921 yılında Türkiye-Rusya arasında bir sınır anlaşması yapılmış. Anlaşmaya göre vadide yer alan 18 köyden 6 tanesi Türkiye sınırları içerisinde kalmış. Bu köylerden biri de Maral Köyü. Camili yöresindeki bu Müslüman Gürcü köyü Artvin doğasının mucizeleriyle donatılmış. Burada yeşilin her tonunu görebilirsiniz.
KUZEY EGE
Çamlıbel, Edremit – Balıkesir
Günlük şehir hayatında sizi strese sokan durumların ne kadar önemsiz ve bir o kadar sizden uzakta kaldığını anladığınızda Çamlıbel Köyü’ne gelmişsiniz demektir. Bölgedeki diğer köylerin aksine tahta barakalardan kurulan evler nedeniyle buraya “Tahtaköy” dendiğine de rastlayabilirsiniz. Tarihi Bizans Dönemi’ne uzanan, Kazdağları’nın yerel ruhunu koruyan köyleri arasında yer alan Çamlıbel zeytin ağaçlarıyla çevrili bir vadiden masmavi Edremit Körfezi’ne bakıyor. Hemen arkasında Kaz Dağları Milli Parkı yer alırken kendinizi doğanın kalbine kolayca bırakabiliyorsunuz.
Zeytinliköy, Gökçeada – Çanakkale
Gökçeada’nın en karakteristik tepe köylerinden biri olan Zeytinliköy adından anlayacağınız gibi zeytinlerle çevrili bir yamaçta yer alıyor. Yemyeşil ağaçların arasından süzülen Rum evleri görüntüsü kartpostal gibi duruyor. 16. yüzyılda Rumlar tarafından kurulan köy bir zamanlar adanın sosyalleşme merkeziymiş. Günümüzde de evi olan Rumların geri dönmesiyle Rumca konuşmaların yeniden sokaklarını şenlendirdiği köy özellikle yaz aylarında bir hayli kalabalık. 4 mevsim yaşayan nüfusu 50-60 kişi olsa da havaların güzelleşmesiyle renkli sokak kapılarının önü, minik meydanları ziyaretçilerle doluyor. Köyün en büyük özelliği ise Rum Ortodoks Patrikhanesi patriği 1.Bartholomeos’un bu köyde dünyaya gelmiş olması.
Yeşilyurt, Ayvacık – Çanakkale
1355 yılında Oğuz Boyları’ndan Çepni Boyu tarafından kurulan Yeşilyurt “yeryüzündeki cennet” benzetmesini en çok hak eden yerlerden. Kazdağları’nın eteklerinde deniz ve dağ arasındaki eşsiz konumuyla doğanın tüm güzelliklerine kucak açan köyün taş evleri bitki örtüsü ile ahenk içerisinde. Uzun yıllar Rumlar ve Türklerin bir arada yaşadığı Yeşilyurt’ta, mübadele nedeniyle Rumlar evlerini terk etmek zorunda kalmış. Kardeşliğin baki kaldığı köyü gezerken şifalı bitkilerin, çiçekleri, ağaçların kokusu sizi teslim alacak.
Behramkale – Çanakkale
Behramkale, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı bir köy ve antik kent içerisinde yer alması sebebiyle bir hayli ilgi çekiyor. Osmanlı döneminde kurulmuş eski bir köy olan Behramkale 150 haneli nüfusu, Assos mimarisi taş işçiliğinin güzel örnekleri, doğal köy evleri, tarihi dokusunu koruyan sokakları ile kesinlikle görülmeye değer. Köyün en bilinen özelliği Antik Çağ’da Aristoteles’in burada bir süre yaşamış olması ve felsefe okulunun kurulmuş olması. Köy Assos Antik Liman’ın hemen tepesinde yer alıyor ve muhteşem bir manzaraya sahip.
Kilitbahir Köyü – Çanakkale
Çanakkale’nin tam karşısında, Eceabat ilçesine bağlı Kilitbahir Köyü kesinlikle keşfe değer. Boğazın en dar yerinde kurulan köyün Çanakkale Boğazı manzarası muhteşem. Kalp şeklindeki kalesinden adını alan Kilitbahir, denizin kilidi anlamına geliyor. Kilitbahir, küçük feribotların boğazı geçmek için kullandıkları küçük limanı ile Milli Park’a geçitlerden birisi.
EGE
Doğanbey, Aydın – İzmir
Aydın’ın Söke ilçesine 30 km uzaklıktaki Eski Doğanbey köyü, bugün Rum ve Türk mimarisinin eşsiz örneklerinin sergilendiği bir açıkhava müzesi gibi! Sırtını Mykale Dağlarına (Dilek Dağları) yaslamış özellikle mimarisiyle büyük ilgi çeken köyün taş evleri, dar sokakları ve doğal güzellikleri kesinlikle görülmeye değer! Eski uygarlıkların yaşadığı bölgenin kalbinde yer alan ve Antik Thebai kentinin uzantısı olan Doğanbey Köyü’nün kurulduğu yamaçtan Büyük Menderes’in Ege Denizi ile kavuşmasına şahit olmak, unutulmaz manzaralardan biri. Eski adı Domatia olan Doğanbey bir Rum köyü. Mübadele yıllarından sonra çehresi değişen köy 80’li yıllarda kaderine terk edilmiş. Uzun yıllar sonra ilgililer tarafından restore edilmeye başlayan Rum evleri ile burada hayat yeniden canlanmış. Köyde bulunan konut, dükkan, hastane ve çeşme gibi yapılar geç Osmanlı dönemi mimari özelliklerini yansıtıyor.
Birgi – İzmir
Antik çağlardan beri birçok medeniyete ev sahipliği yapan İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlı Birgi Köyü kesinlikle keşfe değer! Batı Anadolu’da kendini korumayı başarabilmiş tek kent olan Birgi tarih boyunca Frig, Lydia, Pers, Bergama krallıkları, Roma ve Bizans imparatorlukları tarafından yönetilip, Aydınoğlu Beyliği’ne başkentlik yapmış. 2012 yılından beri UNESCO’nun Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Birgi köyü, kendine has mimari dokusu, cumbalı evleri ve konakları, camileri, türbeleri, hamamları, medreseleri, çeşmeleri, külliye ve beylikler döneminden başlayarak günümüze taşınmış 171 adet tescilli eseri ile bir müze kent görünümünde. Hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar için değerli olan köy kültürel, mimari ve tarihsel zenginliğine sıkı sıkıya bağlı. Bozdağ’ın eteklerine kurulmuş, yemyeşil bahçeleri, birbirinden güzel taş evleri ve tarihte iz bırakan geçmişiyle Birgi, sakin bir hafta sonu için en güzel duraklardan.
Barbaros Köyü, Urla – İzmir
Barbaros Köyü’nün kuruluş hikâyesiyle başlayalım. Köyün ilk yerleşim yeri olan Başköy’de veba salgını baş gösterince köylüler bir hayvan kesip, parçalarını farklı yerlere dağıtırlar. Etin bozulduğu yerde salgın olmayacağı inancıyla günümüzdeki lokasyonu yerleşim yeri olarak belirlerler ve hayatlarını burada kurarlar. Barbaros Köyü, birkaç yıldır düzenlenen Oyuk Festivali ile daha büyük kitlelere ulaştı. İnsan boyundaki bez bebeklere verilen Oyuk ismi köyde onlarca yaratıcı tasarımla buluşuyor. Her yıl bahar aylarında düzenlenen festival ile her köşe başında farklı bir oyukla karşılaşabilirsiniz. Köyün sürprizi bununla da sınırlı değil. Evlerin bazılarında asılı olan “Çat Kapı Evi” yazısı bu evlere bir sıcak merhaba ile girebileceğiniz anlamına geliyor. Güzel bir yemek yiyip, çay-kahve içtikten sonra uygun bir ücret ödeyerek ayrılabilirsiniz.
Şirince, Selçuk – İzmir
Gizli bir cennet iken keşfedilmesiyle Ege rotalarının vazgeçilmezi haline gelen Şirince Köyü zaman kavramından uzakta bir hayatın günümüzde mümkün olduğunun canlı kanıtı. İzmir’in Selçuk ilçesine yakın bir tepede kurulan köyün tarihi M.S. 5. yüzyıla dayanıyor. Bugün köyün mimarisini ortaya çıkaran evlerde Osmanlı ve Rum mimari izlerini bir arada görebilirsiniz. Mübadele yıllarına kadar Rumların ağırlıkta yaşadığı köyde bıraktıkları kültürel izleri bugün de deneyimlemek mümkün. Köyün doğal ve mimari güzelliğinin yanı sıra Türkiye şarap rotaları arasında yer alması da Şirince’nin önemini arttırıyor. Seviyorsanız meyveli şaraplarını denemelisiniz.
AKDENİZ
Kayaköy, Fethiye – Muğla
Kayaköy’ün M.Ö. 3000’li yıllara uzanan tarihi, Antik Likya kenti Karmilassos’un kalıntıları üzerinde kurularak başlamış. 14. yüzyıl itibariyle Rumların yaşadığı köy mübadele döneminde tamamen boşaltılmış. Türkler bir dönem daha burada yaşamı sürdürse de 1957 yılında yaşanan deprem ile köy hasar görmüş ve kaderine terk edilmiş. Birbirinin manzarasına kapatmayacak şekilde inşa edilen 500 ev, 2 Yunan Ortodoks Kilisesi günümüzde koruma altına alınmış. Terk edilen evler güzelliğinden bir şey kaybetmezken köyün yamacından izlenen gün batımlarının tadı bir başka.
Kuyucak, Keçiborlu – Isparta
Isparta’nın “Lavanta Kokulu Köy”ü Kuyucak aslında umut, azim ve üretim kokuyor. Yaklaşık 50 yıldır burada lavanta yetiştiriciliği var ama köyün kaderi buraya ziyaret eden bir kaymakamın vizyonuyla değişiyor. Kaymakam köyden öyle etkileniyor ki köyün kalkınması için bir ziraat mühendisi ile emek harcarken Kuyucak’ın tüm ülke ve dünyaya tanıtılması gerektiğine karar veriyorlar. “Gelecek Turizmde” projesine köy kadınları ile birlikte hazırlanarak projeye seçilen Kuyucak’ta eğitimler verilerek kadının üretime katkısı da teşvik ediliyor. Bugün gelinen noktada Haziran sonu-Ağustos başına kadar devam eden lavanta hasadı, lavantadan üretilen doğal ürünler bize Provence’ı yaşatıyor.
İÇ ANADOLU
Mustafapaşa, Ürgüp – Nevşehir
“Güneşin Şehri” anlamına gelen Sinasos, bugünkü adıyla Mustafapaşa, Kapadokya’nın özgün mimarisini koruyan köylerinden biri. Osmanlı döneminde nüfusun %80’ini İstanbul’da 13. yüzyıldan beri havyar ticareti yapan zengin Rum tüccarlar oluşturuyormuş. Erkek nüfus yılın 8-10 ayını İstanbul’da geçirirken kadınlar ve çocuklar tüm yıl burada yaşıyormuş. Günümüze kalan konaklardan da köyün zenginliğini anlamak mümkün. Eğitime büyük önem veren köy okulunda Yunanca, Fransızca, Türkçe, matematik, din, tarih ve sanat gibi dersler verilirken 1840 yılında köye bir toplantı salonu ve kütüphane bile inşa edilmiş. 1924 yılında mübadele ile köylerini terk eden Rumlardan geriye harika bir mimari, zengin bir kültür kalmış.
Uçhisar – Nevşehir
Türkiye’nin en güzel köyleri arasında yer alan Uçhisar Köyü kendine özgü doğal yapısı ve gizemli havası ile ziyaret edenleri büyüleyici güzellikte. Nevşehir merkeze 5 kilometre mesafedeki Uçhisar, Kapadokya’nın her yerinden görülen en büyük ve en güzel peri bacası. Kalenin zirvesi Kapadokya’nın kuş bakışı görüleceği tek yer. Güvercinlik Vadisi’nden, Avanos’a doğru tüm vadiler; Ortahisar Kalesi, Göreme Beldesi, Göreme Açıkhava Müzesi, Kılıçlar Vadisi, Kızılçukur, Güllüdere, Çavuşin, Boztepe, Aktepe, Avanos, yani bütün Kapadokya ayağınızın altında. Uçhisar Kalesi’nde günbatımını izlemek, tüm vadilerin aldığı kızıllığı, renk değişimlerini ve büründüğü atmosferi seyretmek unutulmayacak bir deneyim.
DOĞU ANADOLU
Apçağa, Kemaliye – Erzincan
“Çağlayan Su” anlamına gelen Apçağa Köyü, Erzincan’a bağlı Kemaliye’nin en güzel köylerinden. Fırat Nehri’nin böldüğü bir vadi yamacına kurulan Apçağa aslında şair Ahmet Kutsi Tecer’in “Orada bir köy var uzakta” şiiri ile tanıyor. Bu köyde doğan ve evine olan özlemi yansıtan dizeleriyle aklımıza kazınan şiir ile Apçağa, Osmanlı sivil mimari özelliklerini yansıtan evleriyle görülmeye değer. Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma (ÇEKÜL) Vakfı’nın “7 Bölge 7 Kent” projesinde yer alması ile tarihi değer taşıyan ahşap evler koruma altına alınmış.
Yavuzlar Köyü-Van
Van ili Başkale ilçesi Yavuzlar köyünde bulunan ve Kapadokya yöresindeki Peri Bacaları ile oluşum yönünden benzerlik gösteren peri bacalarının bulunduğu alan Vanadokya olarak biliniyor. Buradaki volkanik dağın püskürttüğü kayaçların aşınmaları sonucunda meydana gelen oluşumlar, güzel görüntüsüyle yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.
Boğatepe – Kars
Boğatepe eski adıyla Zavod, Kars’a yaklaşık 1 saat uzaklıkta bulunuyor. Burası meşhur Kars gravyer peynirinin üretildiği tek köy. Gelinciklerle bezeli, kahvaltısı ile meşhur Boğatepe Köyü’nün geçmişi Malakanlara kadar dayanıyor. Cumhuriyet Dönemi’nde peynirciliğin bir iş kolu olarak devreye alınması ve aktif olarak faaliyetlere başlanmasıyla köy tamamen peynir üretimine odaklanıyor ve 2005 yılında, köyün turizm açısından da en önemli yeri olan Türkiye’nin ilk peynir ve tek müzesi Zavot Eko Müze’si kuruluyor.
Ocaklı Köyü-Kars
Ani Harabeleri’nin bulunduğu bu köy, eski ticaret yollarının bulunduğu güzergahta. Tarih öncesi dönemlerde birçok kültüre kucak açmış olan bu köy ortaçağ mimari anlayışı ve şehirciliği açısından oldukça değerli kabul ediliyor.
GÜNEYDOĞU ANADOLU
Savaşan, Halfeti – Şanlıurfa
Türkiye’nin “Sakin Şehirler” listesindeki Halfeti’ye bağlı Savaşan Köyü’nün geriye kalan hikâyesi hüzün barındırsa da bugün bile ayakta olan haliyle güzelliğinden bir şey kaybetmemiş. 2000 yılında Birecik Barajı nedeniyle yarısından fazlası sular altında kalan köyün geçmişi çok eskilere dayanıyor. Eski bir Makedon yerleşimi olan Savaşan Köyü’nün Makedonca adı “Beresül” savaş yeri anlamına geliyor. Nahit taşından inşa edilen köy evleri bugün terk edilmiş halde dursa da görselliği sizi etkilemeye yetiyor. Halfeti’den yapacağınız bir tekne gezisi ile Savaşan Köyü kıyılarından geçebilirsiniz. Zaman ayırıp bu köye ayak basmanızı ve dar sokaklarında gezmenizi öneririz.
Rumkale – Gaziantep
Fırat Nehri ile Merzimen Çayı’nın birleştiği, yüksek kayalarla örtülü bir tepe üzerinde konumlanmış Rumkale, mimari açıdan Ortaçağ ve Geç Roma dönemlerinden kalma bir büyüleyici bir köy. Kalede bugün görülebilen yapılar arasında Aziz Nerses Kilisesi, Barşavma Manastırı, çok sayıda yapı kalıntısı, su sarnıçları, kuyu ve hendek yer alıyor. Roma Dönemi’nde Hz. İsa’nın havarilerinden Yohannes’in Rumkale’ye gelip yerleşmesi ve burada Hıristiyanlık dinini yayması nedeniyle Rumkale Hıristiyanlık tarihinde önemli bir rol oynuyor.
Size özel seyahat programı ve rezervasyon için:
travel@julesverne.com.tr